DALAKÇI’LI YELATAN
Koskoca
dokuz yılımın geçtiği
köyüm. Ancak zaman zaman
gittiğim
tarlasında,
harmanında,bağında ter döktüğüm köyüm.Tozlu yollarında yoldaşlarımla
koşturduğum,ağladığımda toza bulanmış gözlerimi elimin tersiyle sildiğim
köyüm. Çiğdemlik’te ciğdem kazma yüzünden komşu köy Gümüşkümbet
çocuklarıyla sapan taşı savaşı yaptığım köyüm.
“Eeoov nörüyon ?”dediğimizde
karşı tarafla birlikte gözlerimizin ferlerinin nasıl ışıldadığını
unutamadığım köyüm,Dalakçım.
Mayamızda
Dalakçı var,gönül tellerimiz Dalakçıyla titriyor.O nedenle sevgisi
eksilmiyor,üstelik daha da artıyor.Köyümün unutamadığım güzel
insanları,şimdilerde birçoğu hakbaki oldu. Ama
yarenlikleri,fıkraları,esprileri insanlarımız arasında capcanlı
yaşıyor.Yaşayacak da.
Bağları
, bostanları, harmanları,yeşil yeşil gülen Atkuyusu, Adabağ’ın kehribar
sarısı üzümleri, bahçelerin burcu burcu kokan elma ve zerdalisi.Yeme,kokla
yeter.
Tüller arkasında
kalan yıllar öncesine anılarıma bir kez daha dönüyorum. İçim kıpır kıpır
Çıplak sırtına atladığımda rüzgar olup uçan,beni de sırtında düşürmeden
uçuran güzel atım benim,can yoldaşım Yelatanım.
Topraklar Dalakçı
toprakları
Issız
yollar,uçsuz bucaksız
Fırla Alim’in atı
Yelatan
Ayakları
sekili at
Yukarı
harmanı tut
Fırla,
Haydi fırla
Yutalım
yolları
Arkadaşım,sevgilim.
Beni hiç üzmedi, incitmedi. İstediğim yere beni yel gibi taşıdı. Adını
Yelatan koymuştum.
Yelatanla dünyalar benim oluyordu.Tarlaya, harmana, bağa,
bostana azığı onunla
götürüyordum.Öteki atları otlatmaya onun sırtında gidiyordum.Atları
otlatırken onun daha iyi doymasını istiyordum.Çünkü o benim atımdı.Atımı
kimseyle paylaşmak istemiyordum.Herkesten kıskanıyordum onu
.
Dokuz yaşında
titrer yürek
Uçuyor atım
Toz direk direk
Dalakçı
yolları toynaklar altında
Fırla
Alim’in atı
Yelatan
Ayakları
sekili at
Çöl yazıyı
tut
Fırla
Haydi durma
Gecelim Kızılkuyu
burnunu
Kimse, hiç kimse
yok
Karşıda
Günlerim böyle
güzelliklerle dolu geçerken beni derinden sarsan bir haber aldım.
Ailemle birlikte Ankara’ya taşınmamıza karar verilmişti.Babam Ankara’da iş
bulmuştu. Artık Ankara’da yaşayacaktık. Sevineyim mi üzüleyim mi karar
veremiyordum. . Gerçi karar verme yetkisi bana ait değildi. Aile meclisinin
verdiği karar geçerliydi. ,elektrik lambasını, asfalt yolu,çeşit çeşit
otomobilleri,treni ilk kez görecektim. Bu da bana heyecan veriyordu .Bir
yandan da Dalakçı’mdan ayrılmak istemiyordum.Okulum vardı,öğretmenim
vardı,arkadaşlarım vardı.Bunun da ötesinde Yelatanım vardı Evrenim hoştu,
doğam hoştu,gönlüm hoştu.Hoş olmayan bana bir şey sorulmayışı idi. İşte
bunun sonunda bana danışılmadan köyümden ayrılıverdim. Daldan kopan kuru
yaprağa dönmüştüm. Ailem Ankara’ya taşınmıştı Beni de götürdüler.
Ankara’ya
götürüleceğimi anlayınca
Yelatanın boynuna sarılarak hüngür hüngür
ağlamaya
başladım. Yelatanın bakışlarını hala unutamıyorum sanki beni anlamıştı, o
da bana ağlıyordu. Ne kadar duygulu bir hayvandı. Bakışlarıyla “Beni bırakıp
da nereye gidiyorsun?” Diyordu. Ben de içimden,”gene geleceğim Yelatanım
seni unutabilir miyim”Diyordum.
Ancak gözden uzak
olan gönülden de uzak olurmuş.
Elimden olmadan o sevgi, o muhabbet küllendi. Ayrılık
her şeyin sonu oldu. Yelatanı dedem at tüccarlarına satmış. Duyunca dünyam
yıkıldı. Hala sevgisi içimde gizliymiş.Bir hoş oldum.Ben gene köye
gidecektim.Yelatanıma sarılıp onun sırtında gene uçacaktık. Kısmet olmadı.
Çetin değildir
Tokdemir gediği
Ölüm benim bineğimdeyse
Fırla
Alim’in atı
Yelatan
Ayakları
sekili at
İşte tüm yollat
senin
O
yollardan biri de ölüm olsa gerek.
Şimdilerde toprak olmuştur Yelatanım. Acep yavruları var mı ki?
Hiç
olmazsa onları bir
görebilsem. Hiç olmazsa. Heyhat. Nerde o günler .Her şey
değişti.
Alim
TOSUN |